Bugün Barselona'dan yola çıktık ve Avrupa Rüyası ile otobüsle Avrupa turu tam gaz devam ediyor. Tekrar Fransa'ya geçiyoruz ama güney taraflarına. Toplamda 70.000 kişi nüfuslu bir şehir olan Cannes bir sonraki durağımız. Tüm dünyada sinema festivali ile adını duyurmuş bu kent, benim için Akdeniz sahilleri demek! Hatta itiraf ediyorum otobüsteyken "Akdeniiizzakşamlaaarııı" diye şarkı söylediğim doğrudur.
Ancak siz yine de "sinema festivalini niye yazmadım kardeşiiim" demeyin diye ondan da bahsedicem mecburen. PalaisdesFestivals et desCongres İşte meşhur Cannes Film Festivali’nin gerçekleştiği alan. Ben televizyonda izlediğim gibi büyük bir ihtişam bulamadım. Hiç de beklediğiniz gibi bir bina ve atmosfer yok yani. Ama siz şimdi ben zaten önyargılıyım diye bana inanmazsınız! Tamambuyrun kendiniz gelin o zaman belki bana hak verirsiniz. Önünde kırmızı halıda fotoğraf çektiren insanları gördüğümde "burası mıymış?" diye sordum kendime. Evet burasıymış. Belki de festival zamanı o ünlü isimlerin bu halıda yürümesiyle cazibesini kazanıyordur kimbilir. Eğer binanın içini de gezmek isterseniz ücreti 4€. Ha yok şöyle bi dışardan görsem yeter diyorsanız eğer; binanın etrafını bi gezin derim.
Çünkü Binanın civarında dolanırsanız yerde ünlülerin el izlerinin olduğu bir alan göreceksiniz, ilginizi çeker diye düşünüyorum. Ayrıca binanın alt katında hediyelik eşya dükkanı ve touristinformation var. İsterseniz oraya da bir uğrayın.

Promenade de la Croisette
Kısa adı ile La Croisette, deniz kenarında uzunca, yaklaşık 3 km uzunluğundaki bir sahil yolu. Şehrin kalbinin attığı bölge burası desem yalan olmaz! Birçok ünlü otel, restoran, kafe ve tasarımcıya ait mağaza bu yol üzerinde yer alıyor ve yol boyunca yürüdükçe o Akdeniz havasını içine çektikçe gençleşiyor insan resmen.
Şöyle bi denize bakıyorum, masmavi uzanıyor önümde. Sonra dönüp şehre doğru bakıyorum. Galiba gerçekten Coted'Azur burasıymış diyorum. Ama insan biraz garip hissediyor. Palmiyelerin altına park etmiş garajdayken bile gözünüz gibi bakacağınız son derece lüks arabalar, bilmem kaç milyon dolarlık elbiseler, takılar filan görünce insan; "abi ben gezmeye geldim gidicem, sizi rahatsız etmeyim" gibisinden bir hisse kapılıyor.
Castre Meydanı
Eğer yürümeyi göze alırsanız biraz yokuş tırmanarak bu meydana ulaşmanız mümkün. Castre Meydanı şehrin turistik olarak en ünlü meydanı olmuş. Burada ünlü bir kilise ve ünlü bir müze de bulunuyor. Bu meydana geldiğinizde şehrin tarihini görmeniz mümkün. E gelmişken müze ve kiliseyi de gezin lütfen! Yorulursanız diye buraya dükkanlar, kafeler ve restoranlar da yapmışlar.
Notre Dame de l'Esperance Kilisesi
Castre Meydanı'nda bulunan bu kilise şehrin en büyük kilisesi. Gerçekten de ilginç çekici bir mimariye sahip. Çünkü dışardan bakınca kiliseden çok bir kale gibi görünüyor. 16. yy'da yapıldığı için böyle bir mimarisi var diye düşünüyorum. Hazır buralara kadar çıkmışken kiliseyi de gezip sonrasında manzaranın tadını çıkarabilirsiniz.
Cannes Plajları
Cannes'a gelip de muhteşem Akdeniz plajlarında vakit geçirmemek düşünülemez. Şehir her ne kadar festivalleriyle ünlü olsa da benim için en çok bu yönüyle önem kazanıyor. Fakat tüm şehrin pahalı olması gibi plajlara girişler de pahalı. Yine de plajlar gerçekten çok ama çok güzel. Halka açık plaj da var ve girişleri ücretsiz. İki marina arasında kalan halk plajı biraz küçük ama duş imkanı ve soyunma odaları gibi yerler düşünmüş olmaları benim çok hoşuma gitti.