Avrupa Rüyası otobüsümüz Balkanlara geri döndü. Artık turumuzun bitmesine sayılı günlerimiz kaldı ama son anına kadar keyifle geçeceğine eminim. Bugün Mostar ve Saraybosna’yı geziyoruz. Türk nüfusun yoğun olduğu bu gibi Balkan şehirlerini oldum olası sevdim zaten.
Saraybosna, Bosna Hersek’in başkenti ve yaklaşık 750.000 kişilik nüfusuyla ülkenin en büyük şehri. Şehrin köklü tarihinde yalnızca Osmanlı değil pek çok kültürün izlerine rastlamak mümkün. E bu yüzden de Saraybosna’da inanç zenginliği olarak İslam, Ortodoks, Katolik ve Museviliğin yüzyıllar boyunca süre gelen birlikteliği bulunuyor.
Biraz araştırınca ilginç bir bilgi buldum. Saraybosna Avrupa’da ilk ve Dünya’da ise San Francisco’dan sonra ikinci olarak şehri baştan sona ören tam vardiya elektrikli tramvay ağına sahipmiş. Bu tramvayların üzerinde de Konya – Saraybosna yazıları var. Sanırım Konya’dan gönderilen vagonları kullanıyorlar. Şehrin başka bir yerinde de İBB’nin otobüslerini görmüştüm çünkü.
Şehirde ayrıca hani bize orta okuldayken anlattıkları Avusturya Macaristan veliahtı Arşidük Franz Ferdinand var ya; işte onun suikaste uğradığı köprü olan Latin köprüsünü görebilirsiniz.
Başçarşıarnavut kaldırımlı sokakları, camileri ve doğu tarzında dükkanları ile şehrin kalbi olmuş bir yer. Gazi Hüsrev Bey Camii, Morića Han, Sebil görülecek yerler arasında başı çekiyor. Avrupa’nın en eski kütüphanelerinden Gazi Hüsrev Bey Kütüphanesi, farklı dillerde 50.000 kitap ve arşiv belgelerinin bulunduğu bir koleksiyonu bünyesinde barındırıyormuş.
Çarşının içinde antika dükkanlar, kazancılar ve daha birçok Türk tipi dükkan var. Ama gezdikçe acıktığımı fark ediyorum ve artık yemek zamanı. Saraybosna’nın mutfak kültürü de şehirle paralel çok farklı dinsel ve etnik topluluklar nedeniyle çeşitlilik gösteriyor.
Ama Türk mutfağı ağır basmış diyebilirim. Zaten ülkemiz de de olan çay, kahve ve börekleri her yerde görüyorsunuz. Cevapçiçi dedikleri büyük köfte Bosna’nın ulusal bir lezzeti. Yoğurt ve ekşitilmiş süt gibi ürünlerle birlikte servis ediyorlar bence yemeden gitmeyin derim.
Yemekten sonra alışveriş yapayım, biraz hediyeliklere bakayım diyorum ve çarşıda gezmeye başlıyorum. Metal eşyalar, mücevher ve çömlek işlerinin satıldığı pazardan, her biri farklı el sanatlarının satıldığı mekânlarla dolu bir sürü sokak geziyorum.
Sizler de Balkanlardaki bu Türk etkisini yakından göreyim derseniz Avrupa Rüyası ile otobüsle Avrupa turuna çıkabilir, 19 gün sürecek maceraya merhaba diyebilirsiniz.